Boşanmaya Karar Verı̇lebı̇lmesı̇ içı̇n Davalının az da Olsa Kusurunun Varlığı ve Bunun Belı̇rlenmesı̇ Kaçınılmazdır

T.C.

YARGITAY

2. HUKUK DAİRESİ

E. 2020/3901

K. 2020/4354

T. 5.10.2020

• BOŞANMADA KUSUR ( Boşanmayı İsteyebilmek İçin Tamamen Kusursuz ya da Az Kusurlu Olmaya Gerek Olmayıp Daha Fazla Kusurlu Bulunan Tarafın Dahi Dava Hakkı Bulunmakla Beraber Boşanmaya Karar Verilebilmesi İçin Davalının Az da Olsa Kusurunun Varlığı ve Bunun Belirlenmesi Kaçınılmaz Olduğu )


• AZ KUSURLU EŞ BOŞANMAYA KARŞI ÇIKARSA ( Bu Halin Tespiti Dahi Tek Başına Boşanma Kararı Verilebilmesi İçin Yeterli Olamayacağı - Az Kusurlu Eşin Karşı Çıkması Hakkın Kötüye Kullanılması Niteliğinde Olmalı Eş ve Çocuklar İçin Korunmaya Değer Bir Yararın Kalmadığı Anlaşılması Gerektiği )


• EVLİLİK BİRLİĞİNİN DEVAMI EŞLERDEN BEKLENMEYECEK DERECEDE TEMELİNDEN SARSILMASI ( Bu Sonuca Ulaşılması Tamamen Davacının Tutum ve Davranışlarından Kaynaklanmış Olup Davalıya Atfı Mümkün Hiçbir Kusur Gerçekleşmediği - Açıklanan Nedenle Boşanma İsteğinin Reddi Gerektiği )


4721/m.166


ÖZET : Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesinde "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği" hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiç bir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini,devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır ( TMK m. 166/2 ). Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.


DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı erkek tarafından, kusur belirlemesi, tazminatlar ve nafakalar yönünden; davalı kadın tarafından ise tamamına yönelik olarak temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:


KARAR : Evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak görülen boşanma davasında, yerel mahkemece, her iki tarafın sonu karakola ve adliyeye uzanan şiddetli tartışmalar yaptığı, bu tartışmaların sebebinin ise açık ve kesin olarak davalıdan mı, davacıya hakaret edip aşağılaması ve sebepsiz yere evi terk etmesinden mi kısaca kimden ve ne şekilde kaynaklandığı hususu tespit edilemediği, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle davanın kabulüyle tarafların boşanmalarına ve ferilerine karar verilmiş, bu karara karşı davalı kadın tarafından tüm yönleriyle temyiz kanun yoluna başvurulmuş olup, Dairemizce, davalı kadının tanıklarının dinlenilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada yerel mahkemece, davacı erkeği sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, hakaret ve tehdit ettiği, fiziksel şiddet uyguladığı, çocuklara ve eşe ilgisiz olduğu; davalı kadının ise davacı erkeği küçük düşürdüğü, sosyal medyada hakaret ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı erkeğin ağır davalı kadının ise hafif kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve ferilerine hükmedilmiştir.


Yukarıda da açıklandığı üzere mahkemece verilen ilk hüküm sadece davalı kadın tarafından temyiz edildiği için bozma sonrasında yapılan yargılamada, kazanılmış haklar dikkate alınarak davalı kadına daha önce yüklenmemiş kusurlar yüklenemez. O halde, somut olayda mahkemece kadına yüklenen “Davacı erkeği küçük düşürdüğü, sosyal medyada hakaret ettiği” kusurlarının kadına yüklenilmesi hatalı olmuştur. Bunun yanında davalı kadın tarafından açılan bağımsız tedbir nafakası davasında, davacı erkeğin, davalı kadını ailesinin evine bıraktığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, bu karar Yargıtay denetiminden geçerek onanmıştır. Hal böyle olunca ilk hükümde kadına yüklenen evi sebepsiz terk ettiği şeklinde kusur yüklenilmesi de mümkün değildir.


Sonuç olarak, Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesinde "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği" hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiç bir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır ( TMK m. 166/2 ).


Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.


SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 05.10.2020